Kahve…
Benim için sihirli sözcük!
Kutsal sıvı, hayat suyu, büyük
keyif…
Kahveyi içmeyi de yapmayı da çok
seviyorum. Kendimi bildim bileli de severim. Bu akşam kendime şöyle güzel bir
kahve yapayım derken, birden aklıma eski zamanlar geldi. O zamanlar kahve nasıl
yapılırdı, hayatımızda yeri neydi, hangi kahveleri içerdik? Şöyle bir gözümde
canlandırınca, bu güzel hikayeyi yazıya dökmek istedim.
İlk önceleri daha hazır kahve
diye bir şey yokken, türk kahvesi yapılır, isteğe göre içine süt ilave edilirdi
veya daha küçükseniz, direkt olarak sütün içerisine türk kahvesi koyarak sütlü
kahveden ziyade "kahveli süt" yapılırdı. Özellikle direkt sütün
içerisine yapılan türk kahvesinin tadı ne güzel olurdu. Tek kötü yanı, bardağın dibindeki telvenin
ağzınıza gelmesiydi.
Sonra hazır kahveler girdi
hayatımıza. Markası ne olursa olsun biz "Nescafe" derdik ona
hatırlarsanız. İlk Nescafe markası tanınıp hayatımıza girdiğinden herhalde,
kimse markasına dikkat etmez, nescafe içiyorum derdi ama koyduğu kahve belki de
Jacobs'du! Tıpkı her türlü kağıt mendile de "Selpak mendil" dendiği
gibi. Hazır kahvelerin daha ülkemizde bulunmadığı zamanlarda, yurtdışındaki
tanıdıklarımız gelirken getirirlerdi. Mesela Almanya’lardan gelirdi bize
“Nescafe”. Birde bir evde bundan olması, sanki bir nevi prestij unsuruydu aynı
zamanda. İmrenirdik o tanıdıklarımızın, yakınlarımızın evine gittiğimizde.
Sohbetin koyulaştığı, “çay faslı”nın bittiği gecenin ilerleyen vakitlerinde
sıra “nescafe” keyfine gelirdi. Hazırlanması da çok basitti; bir fincan sıcak
suya iki kaşık hazır kahveyi döktün mü kahve hazırdı. İstersen biraz da süt
koyardın, olurdu sana sütlü nescafe. Hem telvesi, posası, çöpü olmazdı, temiz
temiz sonuna kadar içebilirdin.
Daha sonra iş daha da kolaylaştı,
çok pratik bir hale geldi. Tek fincanlık, kahvesi, kreması ve şekeri içinde
olan poşet kahveler ortaya çıktı. Kahveyi koy, kremayı dök, şekeri ayarla, tüm
bunlara ayrı zaman harcamıyordun. Döküyordun bir poşeti bir fincanın içine,
üstüne de suyu koyup karıştırdın mı işlem tamam. Bir sürü de çeşit vardı;
şekerlisi, şekersizi, fındık aromalısı, vanilyalısı, çikolatalısı vs.
Bu noktadan sonrası doğal
gelişimle değil, direkt tercihler sayesinde değişebiliyor. Çünkü artık hazır
kahve yerine bir gün “filtre kahve” deneyeyim
diyorsun. İşlenmemiş, katkısız, daha has kahve tadı. Buna alıştıktan sonra da
bir daha hazır kahveye dönüş hemen hemen imkansız! Tabi filtre kahvenin yanı
sıra espresso, latte, cappuccino, mocha gibi değişik kahve türleri de damak
zevkimize göre tercih edebileceğimiz diğer seçenekler.
Haliyle bunları sürekli dışarıda
içip evde içemeyince, eve de bir filtre kahve makinesi alıp son aşamaya gelerek,
bu kahveleri evde kendiniz yapma zevkine ulaşıyorsunuz. Artık siz iflah olmaz
bir kahve tutkunusunuz, geçmiş olsun!
Evinizde dilediğiniz damak
zevkine göre kahvenizi yapıyor, ekstra soslar kullanarak değişik tatlar ve
görsel şölenler yaratıyorsunuz. Değişik kupalar, cam fincanlar, altlıklar
kullanıyor, kahvenizin üzerine krem şanti, süt köpüğü, çikolata sosu, toz
çikolata ile süsleyip, kahvenin yanında minik çikolatalar, kurabiyeler ile ikram
şekilleri düzenleyerek tam bir zevk ve şölen yaratıyorsunuz.
Mesela benim yaptığım bir kahveyi örnek olarak size sunmak istiyorum;
Mesela benim yaptığım bir kahveyi örnek olarak size sunmak istiyorum;
Benim kahve kültürüm bu şekilde
gelişti ve devam ediyor.
Tüm kahve severlere selam ve sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder