16 Ocak 2013 Çarşamba

Kahve ve Ben


Kahve…

Benim için sihirli sözcük!

Kutsal sıvı, hayat suyu, büyük keyif…

Kahveyi içmeyi de yapmayı da çok seviyorum. Kendimi bildim bileli de severim. Bu akşam kendime şöyle güzel bir kahve yapayım derken, birden aklıma eski zamanlar geldi. O zamanlar kahve nasıl yapılırdı, hayatımızda yeri neydi, hangi kahveleri içerdik? Şöyle bir gözümde canlandırınca, bu güzel hikayeyi yazıya dökmek istedim.

İlk önceleri daha hazır kahve diye bir şey yokken, türk kahvesi yapılır, isteğe göre içine süt ilave edilirdi veya daha küçükseniz, direkt olarak sütün içerisine türk kahvesi koyarak sütlü kahveden ziyade "kahveli süt" yapılırdı. Özellikle direkt sütün içerisine yapılan türk kahvesinin tadı ne güzel olurdu.  Tek kötü yanı, bardağın dibindeki telvenin ağzınıza gelmesiydi.

Sonra hazır kahveler girdi hayatımıza. Markası ne olursa olsun biz "Nescafe" derdik ona hatırlarsanız. İlk Nescafe markası tanınıp hayatımıza girdiğinden herhalde, kimse markasına dikkat etmez, nescafe içiyorum derdi ama koyduğu kahve belki de Jacobs'du! Tıpkı her türlü kağıt mendile de "Selpak mendil" dendiği gibi. Hazır kahvelerin daha ülkemizde bulunmadığı zamanlarda, yurtdışındaki tanıdıklarımız gelirken getirirlerdi. Mesela Almanya’lardan gelirdi bize “Nescafe”. Birde bir evde bundan olması, sanki bir nevi prestij unsuruydu aynı zamanda. İmrenirdik o tanıdıklarımızın, yakınlarımızın evine gittiğimizde. Sohbetin koyulaştığı, “çay faslı”nın bittiği gecenin ilerleyen vakitlerinde sıra “nescafe” keyfine gelirdi. Hazırlanması da çok basitti; bir fincan sıcak suya iki kaşık hazır kahveyi döktün mü kahve hazırdı. İstersen biraz da süt koyardın, olurdu sana sütlü nescafe. Hem telvesi, posası, çöpü olmazdı, temiz temiz sonuna kadar içebilirdin.

Daha sonra iş daha da kolaylaştı, çok pratik bir hale geldi. Tek fincanlık, kahvesi, kreması ve şekeri içinde olan poşet kahveler ortaya çıktı. Kahveyi koy, kremayı dök, şekeri ayarla, tüm bunlara ayrı zaman harcamıyordun. Döküyordun bir poşeti bir fincanın içine, üstüne de suyu koyup karıştırdın mı işlem tamam. Bir sürü de çeşit vardı; şekerlisi, şekersizi, fındık aromalısı, vanilyalısı, çikolatalısı vs.

Bu noktadan sonrası doğal gelişimle değil, direkt tercihler sayesinde değişebiliyor. Çünkü artık hazır kahve yerine bir gün  “filtre kahve” deneyeyim diyorsun. İşlenmemiş, katkısız, daha has kahve tadı. Buna alıştıktan sonra da bir daha hazır kahveye dönüş hemen hemen imkansız! Tabi filtre kahvenin yanı sıra espresso, latte, cappuccino, mocha gibi değişik kahve türleri de damak zevkimize göre tercih edebileceğimiz diğer seçenekler.

Haliyle bunları sürekli dışarıda içip evde içemeyince, eve de bir filtre kahve makinesi alıp son aşamaya gelerek, bu kahveleri evde kendiniz yapma zevkine ulaşıyorsunuz. Artık siz iflah olmaz bir kahve tutkunusunuz, geçmiş olsun!

Evinizde dilediğiniz damak zevkine göre kahvenizi yapıyor, ekstra soslar kullanarak değişik tatlar ve görsel şölenler yaratıyorsunuz. Değişik kupalar, cam fincanlar, altlıklar kullanıyor, kahvenizin üzerine krem şanti, süt köpüğü, çikolata sosu, toz çikolata ile süsleyip, kahvenin yanında minik çikolatalar, kurabiyeler ile ikram şekilleri düzenleyerek tam bir zevk ve şölen yaratıyorsunuz.

Mesela benim yaptığım bir kahveyi örnek olarak size sunmak istiyorum;

 

Benim kahve kültürüm bu şekilde gelişti ve devam ediyor.

Tüm kahve severlere selam ve sevgiler.
 

 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder